25 Aralık 2012 Salı

Ola Buenos Aires

İguazu'dan beş yıldızlı servis kalitesindeki otobüs ile Buenos Aires otobüs terminaline geldim. Bavulumu teslim aldıktan sonra taxi ile oteline ulaştım. Bir de ne göreyim gay oteline yer ayırtmışım. Burası belki de Güney Amerika'da kaldığım en lüks otel olacak. 307 numaralı odanın anahtarını aldıktan sonra odama gittim. Hemen bir duş aldım ve buranın en popüler semtlerinden biri olan San Telmo'ya doğru yürümeye başladım. San Telmo'daki Serrano meydanına yaklaştıkça tango müziği sesleri de artmaya başladı. Anlaşılan Buenos Aires'te olduğum sürece tango yaşamımdan eksik olmayacaktı. Hatta İstanbul'a döner dönmez iki sene önce bıraktığım tango derslerine başlamak şart oldu diyebilirim. San Telmo meydanına ulaştığımda meydandaki Cafe'de hem öğlen yemeğimi yedim hem de tango ziyafeti çektim.
Buenos Aies’teki ikinci günümde sabahtan öğleye kadar sürecek olan şehir turuna katıldım. İlk durağımız hükümet binası, saat kulesi, protesto alanı ve katedralin olduğu ana merkezdi. Bu üçleme Argantin klasiğiymiş. İnsanlar bir şeyi protesto etmek istediklerini buraya gelirlermiş. Fakland savaşları sırasında haklarının yendiğini düşünen Arjantinliler  beş senedir protestolarını bu meydanda halen devam ediyorlarmış.  Buradaki Hükümet binası ise bayağı meşhur. Çoğunuzun bildiği gibi meşhur Evita Peron’nun, Maradonna’nun konuşma yaptığı, Madonna’nın şarkı söylediği bina. Cumartesi ve Pazar günleri turistlerin gezmesi için bina halka açılıyormuş. Böylece pazar günkü sabah programım belli olmuş oldu.
Meydanda fotoğraf çektirdikten sonra rehberimiz bizi San Telmo’ya götürdü. San Telmo bizim Ortaköy benzeri bir yer. Cafeler, restaurantlar, açık marketler, sokaklarda tango yapanlar ne ararsanız var. Her Pazar bu bölgede antik market kurulduğundan sokağı boylu boyunca trafiğe kapatıyorlarmış. Bu şekilde Pazar günü öğleden sonram da belli olmuş oldu.
 SanTelmo’da sonra La Bocca’ya gittik. La Boca çalışan kesimin yaşadığı bir yer. Binaların dış yüzeyi rengarenk boyanmış. Duvar resimleri ise ayrı bir sanat eseri.  Rehberimiz burası için yarım saatlik serbest zaman verdi. İsteyen kahve içecek, etrafı dolaşacak, para bozdurmak isteyen de para bozduracaktı. Para bozdurma diyorum, buradaki exchange ofiste küçücük bütçenizi kolayca geliştirmeniz mümkün. Çünkü 1000 usd lık bir kambiyo işlemi sonrasında 1200 dolara sahip olabiliyorsunuz. Normalde 1 usd 4,8 arjantin pesosuyken buradaki ofiste bir dolar 6 arjantin pesosu. Eski bankacılık günlerimin hatırına 500 usd bozurarak 100 usd kazanç elde ettim. Böylece pahalı olan otel ücretimin bir kısmını da karşılamış oldum.
La boca’an sonra Palermo ve sonrasında ise Recolatta’ya gittik. Recolatta’da Evita Peron’nun ve meşhurların mezarlarının olduğu bir yer. Aynı yerde açık Pazar, restaurant ve cafeler de mevcut. Genelde turistlere yönelik bir yer. Şimdi gelelim Recolatta mezarlığına, New Orleans’a gittiyseniz oradaki mezarlıkların benzeri burada da var. Mezarlar birer anıt haline getirilmiş. Her bir mezarın değeri 100- 1.000.000 usd arasında değişiyormuş. Burada kendinize mezar alarak iyi bir yatırım yapabilirsiniz.
Recolatta şehir turumuzun sonuydu. Tur rehberi isteyenleri otellerine bırakabileceğini söyledi. Ben ise Recolatta ‘da kalmayı tercih ettim. Tur otobüsü ile gezerken decoratif art müzesinde dikkatime çekilmişti ve oradaki güzel cafede kefiyle kahvemi içmek istiyordum. Hemen yola koyuldum. O güzel kafede kahvemi yudumladıktan sonra taksi ile Soho Palermo’ya gittim. Burası aynen New York’taki sohoya benziyordu. Tur rehberinin söylediğine göre Arjantinliler ne kadar İtalyanlara benzeseler de içten Fransızlar gibi olmak isterlermiş. Bu yüzden de büyük binaları, heykeller, cafeler Fransa’daki binaları andırmakta.  Bana göre soho Palermo’yu tıpkı New York gibi yaptıklarına göre gerçekte ne gibi olmak istediklerine tam karar verememişler.
Palermo soho’da tam meydana bakan yerdeki bir restaurantta öğlen yemeğimi yedikten sonra  yürüyerek Recoletta’ya dönmeye karar verdim. Gün tamamen benimdi ve yürürsem hep spor yapmış olacaktım hem de günümü erkenden bitirmemiş olacaktım.
Bir saat süren yürüyüşten sonra Recoletta’daydım. Sabahki haline göre şimdi daha da kalabalıklaşmıştı.  Uzaktan Tango müziği sesleri geliyordu. Geçmişte Tango’yu Arjantin varoşları yaparmış. Hatta ilk başlarda erkek erkeğe tango yapılırmış. Buenos Aires’te fazlaca gay olmasının sebebi belki de bu olabilir. Sonra bir şekilde hatunlarda tango yapmaya başlamış. Halk tango yapanlara önceleri burun kıvırırmış. Günlerden bir gün ünlü tango şarkıcısı Fransa’ya gidip tango müziğini tanıtınca bizimkilerin Fransa hayranlığı yüzünden tango bir anda popüler oluvermiş. 
Recolatta’dan bir iki saat zaman geçirdikten sonra açık markette satış yapan bayanlarla anlaşarak San Telmo’ya gidecek olan otobüsün numarasını öğrendim. Buenos Aires’te ilk defa otobüse binecektim. Otobüs 2 pesoydu yani yaklaşık bir lira. Allahtan yanımda 2 pesoluk bozuk para vardı. Otobüse bindim ve San Telmo’ya geldim diye düşündüğüm bir yerde indim ama tamamen yanılmıştım. Bunun üzerin bir taksiye bindim. Taksi şöförü hangi yola girse yol kapalıydı. Sonunda rıhtımı gördüm. Buradan otele gidiş yolunu biliyordum. Taksi şöförünü durdurarak inmek istediğimi söyledim. Taksiden indiğimde trafiğin kaynağının maraton koşusu olduğunu anladım. Arjantinli halk bugün maratona çıkmıştı. Bu yüzden bazı sokaklar trafiğe kapatılmıştı. Ve Arjantin halkı ile birlikte bomboş sokaklarda ilerleyerek otelime ulaştım. Otele geldiğimde ayaklarımda derman kalmamıştı. Bir de gece programım vardı. Tango show’a gidecektim. Tango show’un başlamasına daha 2 saatim vardı. Hemen duş aldım ve biraz dinlendim. Equina Carlos Arrdel’in showuna gidecektim. Burası tangonun doğduğu ilk yer olan Abatros bölgesindeydi.  
Şık bir gece olacaktı ama benim koyu renk kot pantalonum ve beyaz bir bluzumdan başka şık kıyafetim yoktu. Ha bir de kuzenim hediye ettiği şal. Artık idare edeceklerdi ne yapalım. Tiyatro binasına geldiğimizde şık elbiseleri ile birlikte güzel bayanlar bizi karşıladı. İlk önce yakışıklı bir bey ile sanki tango yapıyormuş pozunda fotoğraf çektirdik.  Sonra da showu seyretmek üzere yerlerimize aldılar. Benim yerim Brezilya’dan doğum günü kutlaması için Buenos Aires’e gelen Brezilyalı çiftin yanıydı. Çocuk İngilizce biliyordu. Kız ise çat pat. Show başlayana kadar onlarla sohbet ettim. Neşeli bir çifttiler.
Nihayet gösteri başladı. Danslar, şarkılar, elbiseler büyüleyiciydi. Ve böylece güzel bir Arjantin Cumartesi gününü de bitirmiş oldum.
San Telmo’dan Antik Market
Bugün Pazar, sabah hükümet binasını ziyaret ettikten sonra San Telmo meydanına gideceğim. Hükümet binasına gittiğimde binanın içinde rehber eşliğindeki gezmenin bir saat sürdüğünü söylediler. Başladım mı geri dönüşü yoktu. Bu yüzden önceden bir saat gibi bir uzun bir süreye razı olup olmadığımızı soruyorlardır. 
Binanın içindeki turumuza yirmi dakika sonra başladık. Binanın alt, giriş ve meşhur balkonun olduğu bir üst katını gezdik. Bu arada tangoshow’daki Brezilya’lı çiftte bu tura katılmıştı. Dünya gerçekten küçüktü. Gezinin en keyifli tarafı Evita Peron’nun konuşmasını yaptığı o meşhur balkondan meydanı seyretmekti. Tur rehberi bu balkonda istersek şarkı söyleyip istediğimiz konuşmayı yapabiliceğimizi söyledi. Düşünün Madonna, Maradona’da burada konuşma yapmıştı.
Hükümet binasını gezdikten sonra San Telmo meydanına gittim. Antik market sebebiyle San Telmo’ya giden yol tamamen trafiğe kapatılmıştı. Yol boyunca sağlı sollu Ortaköy’deki tezgâhlar kurulmuştu. Ve birçok şey gerçekten çok ucuzdu. Ben sadece bakmakla yetindim diyemeyeceğim. Çünkü buranın anısı olarak Arjantin’e geldiğinizde insanların çoğunun elinde göreceğiniz Matte’nın kapı ile metalden yapılmış pipetinden satın aldım. Matte kapı kabaktan yapılıyordu.  Kabın içine önce matte çayını koyuyorlar sonra da tam olarak kaynamamış 85 o C sıcaklıktaki suyu üzerine boşaltıyorlardı. Aynı kaptan herkes içiyordu.  Siz teşekkür ederim diyene kadar matte kapı grup içinde dolaştırılıyordu. Siz teşekkür ederim dedikten sonra sizi atlıyorlardı.
Antik marketin yer yer iç kısımlarında müzik çalanlar tabii tango yapanlarda vardı. Akşamüstü geldiğim ilk günden gözüme kestirdiğim resturantta yemeğimi yemedim. Yemekler çok lezzetliydi. Ahçı özel olarak gelip yemeğinizin seçimine yardım oluyordu.
Artık otele dönme vakti gelmişti. Bugün kapanışı otelin havuzunda yapmayı düşünüyordum.  Ve de öyle de yaptım. Yalnız bu seçimi yapan sadece ben değildim. Diğer otel sakinleri de aynı şekilde düşünmüşlerdi. Bahçedeki açık havuzda yer bulamadığımız için otelin üst katındaki terasta güneşlendim ve kapalı havuzuna girdim.  Bugün keyifli bir Buenos Aires günü olmuştu.
Ertesi gün sabah La Boca’ya tekrar gittim. Burayı çok beğenmiştim. Girişteki kafe’de oturup insanların geliş gidişini, tango yapanları seyrettim. O gün belki Tibet’teki otobüs arkadaşım Javi Buenos Aires’e gelecekti. O da bir senedir dünya turu yapıyordu ve artık yolculuğunun son etabına gelmişti. Akşamüstü onunla buluşacaktık. La Boca’da  tüm sabahımı geçirdikten sonra öğlende sonra Buenos Aires sokaklarından dolaştım. Akşamüstü otele uğrayarak Javi’den haber olup olmadığını kontrol ettim. Evet Javi 17-17.30 gibi Buenos Aire’te olacaktı. St Martin Kathedralinden buluşmaya karar verdik. Dünyanın birçok yerini arkadaşı ile birlikte dolaşmıştı.  Akşamüstü saat 17.30 gibi kathedralin önünde buluştuk. Birlikte San Telmo’ya bir cafe’ye gidip anılarımızı paylaştık. Onlar 10 gün daha buralarda kalıp buradan Madrid oradan da Barcelano’Ya gideceklerdi. Artık seyahat günleri sona eriyor, iş günleri başlıyordu. Birlikte 2 saat sohbet ettikten sonra Buones Aires dışındaki bir arkadaşlarının evinde kalacaklarından ayrıldık. Bir sene önce Javi ile bir şekilde buralarda buluşmayı niyetlemiştik ve o da oldu.
San Suzana Çiftliği ve Kovboylarla Tanışıyorum
Buenos Aires’teki son günümde, şehirden 90 km uzaktaki San Suzanna çiftliğine gittim. Burası eski i gauchoların ( kovboyların) yaşamlarını sürdükleri bir çiflikti. Çiftliğe geldiğimizde bizi eski gauche’ların giydikleri kıyafetlerle karşıladılar.
Arjantin’in meşhur yemeği espanada ile birlikte içecek ikram ettiler. Önce çiftlikteki müzeyi gezdik.  Müze dedikleri şey eski kovboy evi idi. İçinde bir sürü küçük oda ve kocaman mutfak vardı.  Bir de kendilerine ait küçücük kiliseleri vardı. Müzeyi gezdikten sonra ata binmeye gittim. Kısa bir gezintiden sonra eski kovboyların kullandığı at arabası ile çiftliği gezdik. Öğlen 13.00 gibi yemek çanı çaldı. Ve salata ve bir sürü et çeşidinin ikram edildiği zengin bir sofrada öğlen yemeğimizi yedik. Yemekten sonra gösteriler başladı. Kovboy âlemine pek uygun olmasa da önce Tango dans gösterisi yapıldı. Sonra eski kovboy şarkıları eşliğinde kovboy dansları yapıldı. Sonra bizleri piste davet ettiler. Artık yemek sonra ermişti. Şimdi kovboylar at üstündeki marifetlerini göstereceklerdi.
Önce toplu olarak atları koşturdular.  Sanki geçmişteki gibi yabani atları süren kovboyları seyreder gibiydim. Sonra 4 kovboy gösterilere başladılar. Dört nala giderken tepedeki direğe asılı duran yüzüğü ellerindeki demir çubukla alma yarışması yapıldı. Yüzüğü alan kovboy adet gereği beğendiği bayanlardan birine yüzük hediye edip yanağından ya da dudağında öpecekti.  Eskiden kovboy ( gaucho) sevdiği kıza sevgisini göstermek için böyle bir gösteriye katılır yüzüğü almayı başardıktan sevdiği kıza yüzüğü hediye edermiş. Sevdiği kızın evli olduğu ortaya çıktığında ise gaucho kızı öpemeyeceğinden bu sefer kızın kocası gidip ata bir öpücük kondururmuş.  Gösteri bittikten sonra Gaucha’lar yine adet gereği beğendiği kızı atın sırtına alıp gezdirirmiş.
Bu arada ben de hem yüzüğü kapanlardan hem de Gacuha’nın arkasına binen şanslı kesimdendim. Böylece kovboy maceremda bitmiş oldu. Akşamüstü bizi buraya getiren minibüse bindik ve Buenos Aires’e geri döndük.
Buenos Aires’deki son günümde bu şekilde keyifli geçmişti. Bueanos Aires’ten ayrılırken aklımda kalanlar Uruguay’a geçememek oldu. Çünkü Buenos Aires’ten Uruguay’a günü birliğine götüren feribotta sabah saatlerinde yer kalmamıştı. Yapacak bir şey yoktu.  Bu sefer bu kadarıyla yetinecektim. Her şeyi bir seferinde bitirmek olmuyor.
Yarından sonra dünyanın sonunda Ushuaia’dayım.

Önemli: Arjantin sık sık rastlanan hırsızlık senaryosunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Benim başıma geldi. Ben ucuz kurtuldum ama oraya gittiğinizde belki başınıza gelir.  Caddede yürürken yanınızdan düzgün giyimli bir kadın geçer, gayri ihtiyari birbirinize bakarsınız, sizi geçer ve siz yürümeye devam edersiniz. Birden başınızda bir ıslaklık hissedersiniz. Ne bu diye baktığınızda, elinize saçınızdan yapışkan bir madde bulaşır. Yukarı bakınırsınız. Tam o sırada sizi geçe hatun yanınıza yaklaşır ve yukarıdaki binalardan bir dairenin çiçeğini sularken saçınıza geldiğini söyler. Sonra sırt çantanız var ise yanı yapışkan şeyin sırt çantanıza da bulaştığı haberini verir. Bu arada bir adam daha yanaşır. Ve elindeki su dolu şişe ile mendil uzatarak size yardım etmek istediğini gösterir. İşte o zaman arkanıza geçmense izin verirseniz çantanız ile gereken neyse yapılacaktır. Benim durumumda daha yeni otelden çıkmıştım ve onlara yardım etmek istedikleri için teşekkür edip otele dönmüştüm. Uzaktan benim durumumu gören adamlar hısızlığı maruz kaldığımı söylediler.
Biraz Arjantin Hakkında; İspanyollar bu kıtaya gelmeden önce tüm Patagonya’ da nomadic avcılardan The Yamanalar yaşarlarmış. Kuzeyde Guaraniler, Kuzeybatıda ise Diaguitalar varmış. 1536 yılında İspanyollar Gümüş arama heyecanıyla bu topraklara gelmişler. Daha çok ta Paraguay tarafından kabul edilmişler ve böylece meşhur Gaucho geleneği doğmuş. Gauchalar ( kovboylar) yerlilerle İspanyolların birleşmesi sonucunda ortaya çıkmış. 1776’da İspanyollar Buenaa Aires’e yerleşerek buradaki denizin onlara sağlayacağı ticaretten faydalanmak istemişler. Ve İspanyollar gelişerek 1816 yılında kendi bağımsız bir devlet haline gelmişler. Sonra Arjantin’de iç savaşlar olmuş. 1852 ylında ilk başkanlarını seçmişler. 1946’da ise Juan Peron başkan seçilmiş ve  buşekilde çalışan kesimin hakları geliştirilmiş. İş güvenliği, çalışma şartları gibi reformlar yapılmış. Sonra Eva Peron başa geçmiş. 1952 yılında Evita’nın ölümünden sonra 1955 yılında polisler başa geçmiş ve kaos başlamış. 1973 yılında Peron ülkeyi polislerden tgeri alarak tekrar başa geçmiş. 1974’de Peron’un ölümünden sonra kaos başlamış. 1976 yılında askeri kurallar uygulanmaya başlamış. Argantin için karanlık günlerin başlangıcı olmuş. Bu dönemde 30 bin kişi ölmüş. Sonunda gerçek askeri uygulamalara geçilerek karanlık günlerin de sonu gelmiş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder