5 Ocak 2013 Cumartesi

Merhaba El Calafate

El Calafate’ye Ushuaia’dan uçakla geldim. Burada iki gün kalacağım. Burada sanki her şey durmuş gibi, etraf sessiz, buradaki o kendi halindeliği mutlaka görmelisiniz. El Calafate aslında çok küçük bir şehir. İnsanlar minicik evlerde yaşıyor. Trol dünyası gibi bir yer. EL Calafate buzulları ve doğal parkları ile meşhur. Doğal parklarda balık avlamak dahi izne tabii. Ve burada yaşayanlar buradaki güzelliği sonuna kadar korumaya ant içmiş gibiler.
Buradaki ilk günümde şöyle bir şehri dolaştım. Akşam yemeğimi yedikten sonra kaldığım hostele döndüm. Hostel Glacier Proneros&Suiteste kalmanızı tavsiye ederim. İki yıldızlı bir yer ama 3 yıldız gibi hizmet veriyorlar.  
Ertesi gün Moreno buzulları ile Glacier Natural parkına götürecek olan tur aracı sabah 7.30 beni otelden aldı. Grup yaklaşık 35 kişiden oluşuyordu. Birazdan Antartica, Göranland’ten sonra dünyanın üçüncü büyük buzulu Moreno buzulu görecektim. Aynı kovboy filmlerinde olduğu gibi uçsuz bucaksız yollardan geçtikten sonra Glacier Natural parkının girişine geldik. Doğal park girişlerinde biletinizi verdikten sonra bir de elimize harita ile birlikte çöp torbası tutuşturdular. Buradan ayrılırken çöplerimizi de beraberimizde geri götürmemizi talep ediyorlardı. Parkta belirlenmiş özel alanlar dışında piknik yapmak yasak. Parkın içinde sigara içmek bile yasak. Her şey korumaya alınmış durumdaydı.
Birkaç bin yıl önce bu parkın tamamı buzullar ile kaplıymış.Los Glaciares Doğal Parkın tamamı 600.000 hektarmış. Bu park 1937 yılında kurulmuş. Ve 1981 yılında Unesco tarafından World Heritage site listesine alınmış. Parkta tilki, ördek, kartal, dört gözlü kurbağa, pum, magelllan ağaç kakanı ve bir sürü çeşitli kuşlar yaşamaktaymış. Bakalım bugün hangilerini görebileceğim.
Bu arada parkta kamp yapmak için gelenlere enteresan bir uyarıda bulunuyorlar.”Doğa milyonlarca yıldır burada bu yüzden onu kendinize adapte etme yerine sizin ona adapte olmanız daha doğru bir seçim olacaktır.” Balık avlamak için gelenlere ise “Balık avlamanın sadece bir spor olduğunu unutma, kurallara uy ve suyun bizim en büyük kaynağımız olduğunu unutma ve onu kirletme. Diğer insanlar sende sonra gelip buraları kullanacak, gezecek kalışından kaynaklanan çöpleri görmemeleri onların için çok güzel olacak” şeklinde uyarıda bulunuyorlar.
Parka giriş biletimizi aldıktan sonra döne döne yukarıya doğru çıktık. Yarım saat kadar parkın güzel huzurlu görüntüsü içinde ilerledikten sonra Argentino gölün kıyısına geldik. Moreno buzuluna tekneyle gidiliyordu. Hava soğuktu ama güneş yavaş yavaş ısıtmaya başlamıştı. Tekneyle gölün üzerinde yavaş yavaş ilerledik. Motor ve kuş seslerinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Otobüs ile buraya gelirken beyaz bir göle benzettiğim parlaklık daha da belirginleşti. Bu göl falan değildi. Bembeyaz yer yer mavilikleri ile tüm ihtişamı ile Moreno buzulu karşımda duruyordu. Şelalenin donmuş haline benziyordu. Çok heyecanlanmıştım. Tekneyle yavaş yavaş ilerleyerek Moreno Buzuluna yaklaştık. Ve Moreno’nın yanındaki rıhtıma yanaştık. Buzullar genelde dağların arasından ya da üstünden ileriye doğru hareket ederlermiş. Bu hareketi yaparken altlarındaki kaya ve taşları da sürüklerlermiş. Üzerinde bitki olmayan alanların hepsi Moreno’nun evvelce durduğu yerlermiş.
Karaya çıktıktan sonra grubu İngilizce ve İspanyolca bilenler şeklinde ikiye ayırdılar. Rehberimiz önce adada bulunma şartlarını açıkladı ve sonra Moreno’nun sol tarafına doğru ilerlemeye başladık. Göl kıyısından yavaş yavaş Moreno’ya yaklaşıyorduk. Yaklaştıkça insan daha da heyecanlanıyordu. Evet, önemli an gelmişti. Moreno’ya tırmanacaktık. Her birimizin botlarının altına krampon taktılar. Sonra da kramponlarla buzun üzerinden asıl yürüyeceğimiz konusunda kısa bir eğitim verdiler. Çok zor gözükmüyordu ama gerçek Moreno’ya ayak basar basmaz ortaya çıkacaktı. Ve ilk adımımı attım. Ayağımın altı tamamen buzdu. Eğitim sırasında bize gösterildiği gibi buzun üzerinde yürümeye başladım. Yukarıya aşağıya derken bizim için belirlenen en tepeye çıktık. Moreno 250 km2 büyüklüğündeymiş. Argentino gölünün üzerindeki görünen kısmı ortalama 74 metreymiş. Her gün bir metre kadar hareket ediyormuş. Yani üzerinde yürüdüğümüz şey hareket halindeymiş. Bu yüzden de buzulun üzerinde yürürken buzulda gerçekleşen kopmalarının sesini duyabiliyorduk. Kapma sesi sanki patlama sesi gibiydi. Biraz ürkütücü olmasına rağmen ilerlemeye devam ettik.  
Buzul üzerindeki 1,5 saatlik yürüyüşümüz sonunda tamamlanmıştı. Ve rehberlerimiz Moreno buzulunun anısına Moreno’nun buzları ile birlikte hazırlanmış içki ikram ettiler. Moreno’yu bedenime almalıydım ve bu yüzden teklifi ret edemedim. Zor ama keyifli tırmanış olmuştu.  Sonra orman yolundan geriye ilk buluşma yerimize doğru yola çıktık.
Yolda kırmızı kafalı ağaçkakan kardeşe rastladım. Tak taklayarak bir sürü gürültü yapıyordu. Moreno’yu seyrederek öğlen yemeğimizi yedikten sonra tekneyle adadan ayrıldık.
Hava kötüleşmeye başlamıştı. Neyse ki hava güzelken buzul gezimizi tamamlamıştık. Gezimizin ikinci bölümünde Moreno’nun göremediğimiz sağ tarafını panoramik olarak görebileceğimiz tepeye gittik. Tepeye geldiğimizde burada yaşayan kartal türü olan Black chesten buzzard kartalını gördüm.  
Moreno, bu tepeden gerçekten de daha görkemli görünüyordu. Burada bir saat kadar zaman geçirdikten sonra iyice üşüdüğümü fark ettim. Buradaki son yarım saatimde de buradaki cafeye gidip Moreno’yu seyrederek çikolata ile kahvemi içtim.
Artık gezimizin sonuna gelmişti. Parkın içinden geriye doğru döndük. Etrafı seyretmek güzeldi ama yorgunluktan ölüyordum. EL Calafate’ye ulaştığımda şehirde akşam yemeğimi yedikten sonra kaldığım otele geri döndüm. Güzel bir duş alıp Ushuaia ve El calafate gezi yazımı yazdım. Artık uyuma vakti geldi Yarın El Chalten’deki Cerro fitz roy dağını görmeye gideceğim. İnşallah hava güzel olur.
Sevgiler

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder