5 Ocak 2013 Cumartesi

Ushuaia, End of World

Evet, sonunda buraya dünyanın sonuna geldim! Antartica, Ushuaia’dan tam 1000 km uzaklıkta. İstatistiklere göre Antartica’ya giden gemilerin %90 nı Ushuaia’daki limandan kalkıyormuş. Antartica’ya giderken Beagle kanalından geçiliyormuş. Bu bölgede Beagle dışında iki önemli geçit bulunmaktaymış.  Bu iki geçitten biri Magellan, diğeri ise Drake boğazıymış. Drake boğazında 20-30 m’lik dalgalar olurmuş. İki gün boyunca bu dalgaları geçtikten sonra ver elini Antartica.
Ushuaia’da Los Lupinos isimli bir hostel’da kalacağım. Burada iki güzel insanla tanıştım. Bir tanesi Peru’lu Linda, diğeri ise Argantinli Naomi. İkisi de Ushuaia ve diğer yolculuklarım ile ilgili güzel bir bilgi kaynağı oldular. İkisine de çok teşekkür ediyorum.
Ushuaia, muhteşem bir yer. Ushuaia’dan Chile kıyıları ise bayağı yakın. Sanki aynı iki ülke gibiler. Bu yüzden de Arjantin hükümeti geçmişte Ushuaia’daki insan nüfusunu arttırmak amacıyla önce hapishanedeki suçlulardan gönüllü bir grup oluşturmaya karar vermiş. Çünkü herkesin unuttuğu bu yere hiç kimse gelip yerleşmeye yanaşmıyormuş. Buraya gelen ilk suçlular yerleşim alanları inşa etmişler. Sonrasında ise nüfusu arttırmak amacıyla devlet teşvik programı oluşturmuş. Bu program kapsamında bölge fabrika alanı ilan edilmiş ve fabrikada çalışacakların maaşını Buenos Aires’ dekilere göre 2 ya da 3 katı yapmışlar. Durum böyle olunca da nüfus kısa sürede artmış. Ancak buradaki fabrikalarda üretim yerine sadece parçaların birleştirilme işi yapılıyormuş. Örneğin araba parçalarını birleştirerek araba yapma yada tv parçalarını birleştirerek televizyon yapmak gibi. Aslında Ushuaia, gelirinin tamamına yakın kısmı Petrolden geliyormuş. Turizm ise 2000 yılından sonra başlamış. 
Bu akşam Beagle kanalında gezinti ile birlikte denizaslanlarının yaşadığı adayı ziyaret edeceğim. Şimdi diyeceksiniz ki akşam akşam ne turu böyle bu? Ben de aynı soruyu tur şirketine sormuşum. Ve Ushuaia’da gecenin çok geç saatlerde başladığı bilgisini almıştım.. Evet ,burada gündüzler uzun geceler kısaydı. 21 Aralıkta ise en uzun gündüzü yaşıyorlardı.
Ushuaia’ya geldiğim ilk gün etrafı şöyle bir keşfettikten sonra Santa Terra isimli cafe’ye giderek kendime güzel bir akşamüstü yemeği ziyafeti çektim. Santa Terra’dan yemeğimi yiyip kahvemi içtikten sonra Beagle Kanalı gezisinin yapılacağı yere gittim. Maalesef hava şartları dolayısıyla tur iptal olmuştu. Ushuaia’da tahmin edemeyeceğiniz tek şeyin hava durumu olduğunu söylediler.  Sürekli olarak rüzgârın yönü ve şiddeti değişirmiş.
 Şehirde biraz daha dolandıktan sonra kaldığım hostele gittim. Maillerimi kontrol edip akşam 23.30 gibi uykuya daldım.
Ushuaia ‘da Fragnona Gölünde Lake-off turu
Ushuaia’daki ikinci günümde Lake-off turuna çıkıyorum. Bu tura benimle birlikte 2 Singapurlu talip olmuş. Bir şoför, bir tur rehberi ve biz toplam beş kişi olarak turumuza başladık.  Rehberimizin ismi Agustine’ydi. Ve işini severek yaptığı her halinden belliydi.  Tur yoldaşlarım olan Singapurlular ise devlet adına çalışıyorlarmış. Birisi Brezilya’daki konsolosluğunda diğeri de Singapur’da çalışmaktaymış.
Şehrin dışına çıktık buradan Pan Amerikan yoluna bağlandık. Bu yolu durmadan devam ettiğinizde Alaska’ya ulaşabiliyormuşsunuz. Daha önce bu yolu motosiklet, bisikletle ve hatta yürüyerek tamamlayanlar olmuş. En ilginç olanı da bir Çinlinin 18.000 km lik bu yolu dört sene yürüyerek tamamlaması.
Pan american yolunda 100 km kadar gittikten sonra Ant dağlarının diğer tarafına geçildiği denizden 350 m yükseklikteki Paham geçitine geldik. Burası önemli bir geçitti. Cordoba’dan aşağıya kadar devam eden 6000-7000 metrelik Ant dağları Ushuaia’ya geldiğinde 1400-1000 metreye düşüyordu. Paham geçitine geldiğimizde yükseklik 350 metre oluyordu ki buradan And dağlarının diğer tarafına kolayca geçiş yapılabiliyordu. Bir müddet geçitte durup  Escondido golünün fotoğrafını çektik. Sonra national road 3’ü takip ederek Escondido golü üzerinde kano gezisini yapacağımız yere geldik. Soğuktan ve sudan korunmak amacıyla su geçirmez büyük pantolonlar, lastik çizme ve can yeleği verdiler. Bunları giyindikten sonra görünüşümüz son derece komikti ama ne yapalım göldeki son trend böyleydi.
Gelelim Escondido gölüne; Escondido gölü yaz kış soğuk olurmuş. Ushuaia tarihinde sadece bir kez hava sıcaklığı artmış. İşte o zaman burada yaşayanlar gölde yüzme şerefine erişmişler. Bir saate yakın kano gezimiz sırasında rehberimiz Agustina geçmişte burada yaşayan ilk insanlar Yamanaların yaşamlarından bahsetti. Yamanalara (şamanlar) nomad da diyorlar. O zamanlar Yamanalar belli bir yerde ikamet etmezler ve genelde çıplak dolaşırlarmış. Karınlarını doyurmak için göldeki balıkları avladıktan sonra kanolarına çıkıp kanonun ortasında yaktıkları ateşte hemen ısınarak bedenlerini kuruturlarmış.  Sonraları yani beyazlar bu bölgeye geldiğinde Yamanalara çıplak dolaşmanın günah olduğunu söylemişler. Bunun üzerine Yamanalar kıyafet giymeye başlamışlar. Kıyafetle suya atlayıp karaya çıktıklarında elbiselerin kuruması zaman aldığından çoğu Yamana hastalıktan ölmüş. Şimdilerde o ırktan sadece 82 yaşındaki Christina hayattaymış. Diğerleri ise 1500 yıllarından buraya yerleşen İspanyollarla birleşerek şu anki melez bir ırkı oluşturmuşlar. 
Kano gezimiz bittikten sonra buluşma yerinde üzerimizdekileri çıkartıp ve aracımızla tekrar yola koyulduk.  Bundan sonra turun off-road kısmı başlıyordu.

Artık yolun olmadığı bölgelerden geçmeye başlamıştık. Şoförümüz son derece tecrübeliydi. Bir müddet ilerledikten sonra Fragnano gölünün sınırları içine girdik.  Gölün bazı yerlerinde yol yoktu. Yolun olmadığı yerlerde gölün içinden gittik. Bazı yerlerde aracın lastiğinin tamamı suyun içinde kalabiliyordu. Bir saat kadar böyle devam ettikten sonra öğlen yemeğimizi yiyeceğimiz küçük kulübeye vardık. Kulübede bizden başka Rus bir turist grubu da vardı. Onlar da bizim gibi aynı turu yapıyorlardı. Benim Türk olduğumu öğrenince Nisan ayında yapacakları Türkiye gezilerinden bahsettiler. Bu arada tur ekibi ise kulübenin dışındaki mangalda ateşi yakıyorlardı.  Öğlen yemeğimiz mangalda sosis ve et olacaktı. Öncesinde açlığımızı yatıştırmak için salata, cips ve peynir ikram ettiler. Kulübenin içinde eski bir soba vardı. Eski olmasına rağmen hepimizi çok iyi ısıttı diyebilirim. 
Bu arada kulübenin dışında bizi bekleyen iki misafir vardı. Bunlardan birisi tilki diğeri ise Kartal kardeşti. Bizden sonra kalacak atıkları yemeği dört gözle bekliyorlardı. Tilki kardeş bayağı temkinliydi. Gözünü kırpmadan bizi izliyordu.

Yemeğimizi bitirdikten sonra iki ayrı grup halinde yola çıktık. Bu seferki yol biraz daha kötüydü. Rus dostlarımızın bindiği jeep çamura saplandı ve tabii bizim tur ekibi onlara yardım etti. Kısa süre müddet sonra  turun Off-road bölümü tamamlandı.. Rus dostlarımıza allahaısmarladık dedikten sonra tekrar national road 3’ten Ushuaia'ya doğru geri dönüşe geçtik. Ushuaia’ya vardığımızda hava halen aydınlıktı.
Ertesi sabah Peru’lu Linda Buenas Aires’e döneceğinden Naomi, ben ve Linda bir cafe’de kızlar gecesi yaptık. Keyifli bir üç saatten sonra kaldığımız hostele geri döndük. Ben yorgunluktan ölüyordum ama keyfim yerindeydi.
Tierre Del Fiego’da Gezinti.
Bugün Tierro Del Fiego’nun sadece bir bölümünü gezeceğim.  Tierre del fiego Chile ve Arjantin içinde yayılmış 48.100 km 2 alana sahip olan bir ada. Magellan gemisi ile ilk defa buraya doğru gelirken adadan dumanların çıktığını görmüş. Aslında Yamanalar yabancıların ateşi görerek buraya yerleşmekten vazgeçeceklerini düşünerek kıyıya ateşler yakmışlar.  Ancak istedikleri gibi sonuçlanmamış.  Magellan’nın amacı Asya’daki adalara geçiş yolu bulmak olduğundan dumanlardan korkmadan ana karaya çıkmış. Buraya Ateş anlamına gelen Tierre del Fiego denmesinin sebebi ise Magellan adaya yaklaşırken ada etrafında gördüğü dumanlarmış.   
Bugünkü rehberimiz bir bayandı. Bu seferki grup kalabalıktı. Rehberimiz önce Tierre Del Fiego parkına giriş kurallarından bahsetti.  Çöplerimizi Park'ta bırakmayacak nasıl getirdiysek o şekilde geri götürecektik. Parktan hatıra niyetine her hangi bir şey almayacaktık. Sigara içmeyecektik. Tüm kuralları öğrendikten sonra yürüyüşe başladık. İlk etap yürüyüşümüz yaklaşık 3 saat sürecekti. Park gerçekten muhteşemdi. Keyifle yürüdük. Yürürken arkeolojik değeri olan yerlerden geçtik. Bu yerler ilk insanların yani Yamanlara aitti.  Yamanalar belli bir yerde yerleşik yaşamıyorlarmış. Sürekli gezme halindeymişler. Kısa süreli yerleşimleri sırasında ise ağaç dallarından kendilerine çadır yaprlarmış. Çadırın tam ortasında soğuktan korunmak için ateş yakrlarmış.  Çocuklar ateşin korunmasından sorumluymuş. Kadınlar yüzme konusunda iyilermiş. Çıplak dolaştıkları için soğuktan korunmak için denizaslanının yağını vücutlarına sürüyorlarmış.      

Yürüme yolunun yarısına geldiğimizde tepede bizi küçük bir sürpriz bekliyordu. Rehberimiz minik bir çay sofrası hazırlamıştı. Yanlarında bizlere ikram etmek için sıcak su termosu ve kek getirmişlerdi. Tepeden güzel göl manzarasını seyrederek çayımızı içip lezzetli brownimizi yedik. Yürüyüşümüzün son yarım saatinde yürüyüş parkuru zorlaşmıştı. Dar bir yolda yukarı doğru çıkmaya başladık. Sonunda öğlen yemeğini yiyeceğimiz cafeye ulaştık. Cafede dünkü rehberimiz Agustine bizi bekliyordu. Öğleden sonraki kano gezisini onunla yapacaktık. Öğlen yemeğimizi yedikten sonra hep birlikte dışarıya çıktık.  Yine o komik kıyafetlere büründük. Alman bir çift ve Augustine ile ben aynı kanodaydık. Augustine sürekli olarak telsiz ile konuşarak gideceğimiz yolun açık olup olmadığını soruyordu. Rüzgâr çıkacak olursa kano gezisinin kısa parkurunu tamamlayacaktık. Neyse ki şansımıza hava açıldı ve tüm parkuru kano ile tamamladık. Bir buçuk süren geri dönüş yolu sonunda tekrar Ushuaia'daydik.

Bugün de güzel geçmişti. Akşamüstü yapılacak navigation turu hava muhafeleti nedeniyle tekrar ertelendiğini öğrendim. Yarın Ushuaia’daki son günümdü. Bu durumda öğleden sonrasında en büyük hayalimlerimden biri olan penguan adası turuna gidebilmek için   
akşamüstü yapılacak navigation turuerine sabah yapılacak olana ismimi yazdırdım. Ve bu şekilde deniz aslanlarını görmeyi de garantilemiş oldum.

Penguanlerle Başbaşa
Bugün Ushuaia’daki son günüm. Keşke biraz daha kalma şansım olsaydı. Burada ne var bilmiyorum ama içim biraz daha kal diyor. 

Kahvaltımı yaptıktan sonra limana doğru yürüdüm.  Navigation gezisi buradan başlayacaktı.  Limana ulaştığımda turun yarım saat geç başlayacağı bilgisini aldım. Bunun üzerine iki gün önce yürürken gözüme kestirdiğim müze ve cafe karışımı olan yere gidip keyifle kahvemi içtim. Cafe’de eskiden kalma deniz malzemeleri, ev eşyaları dekorasyon olarak konulmuştu. Keyifli bir yerdi. Kahvemi içtikten sonra limana gitmeden önce turist information centre’a gidip pasaportuma ushuaia-dünyanın sonu damgasını vurdurdum. Pasaportumla gurur duyuyordum. Bir küçücük damga olsa da beni çok mutlu etmişti.

Navigation Turuna katılım bayağı yoğundu.  İlk durağımız denizaslanlarının bulunduğu adaydı.  Bu adada Happy feet-2 filminde kendini penguenim diye yutturan kuşlar da buradaydı. Denizaslanları muhteşemdi. Adada iki tane büyük baba deniz Aslan'ı yaşıyordu. Diğerleri ise çocuklar ve anne denizaslanlarıydı. Baba denizaslanlarının kocaman bir haremi vardı. Rehberimiz Beagle kanalının konumu hakkında bilgi verdikten denizaslanları ile ayı balıklarının arasındaki farkı anlattı. Denizaslanlarının minik küçük kulakları vardı. Ayı balıklarının ise yoktu, denizaslanları bedenlerini kaldırabildikleri halde ayı balıkları kaldıramıyorlardı. Bu faydalı bilgileri aldıktan sonra meşhur Deniz fenerini görmek üzere Beagle kanalındaki yolumuza devam ettik. Hava iyice serinlemeye başlamıştı. Teknenin içine girmeye karar verdim. Yoksa birazdan donabilirdim.

Teknenin kaptanı konuşmak için can atıyordu. Maalesef onun dilini konuşamıyordum. Tarzanca da olsa birbirimizle anlaştık. Benden önce buraya Şeref ve Nursel isimli bir türk çiftin geldiğinden bahsetti. O kadar uzun yoldan buralara kadar gelmiş olmamıza şaşırıyordu.

Deniz fenerine giderken rehberimiz buradaki adaları, buralarda ilk yaşayan Yamanaların hikâyesini anlattı. Yamanaları herkes o kadar çok anlatıyor ki bugünkü turun sonunda Yamana Müzesi'ni de ziyaret etmeye karar verdim. Nihayet sonunda meşhur Fener'e yaklaştık. Birkaç fotoğraf çektikten sonra fenerin arkasında kalan adaya çıktık.
Bu ada Chile ile Arjantin arasında sınır gibiydi. Bir tarafımızda irili ufaklı bir sürü Chile adası diğer tarafimızda ise Ushuaia bulunuyordu. Bu adada geçmişte Yamanaların bulunduğuna dair arkeolojik kanıtlar vardı. Bu arada tur rehberimiz bu adadan herhangi bir şeyi hatıra olarak almamamız konusunda bizi uyardı. Doğayı koruma isteğinin bu kadar fazla olduğu bir şehri ilk defa görüyordum. Ve bu çok güzeldi. Tur rehberi sonra adadaki bitkiler hakkında bilgi verdi.
Gösterdiği bitkiler arasında Calafate isimli bitkinin özel bir hikâyesi vardı. Efsaneye göre bu çiçekten yiyen buraya tekrar gelme imkânını kazanmış oluyordu. Ve ben de tabii bu bitkinin tadına bakıverdim.
Adadaki gezimizi yakaladıktan sonra tekneye geri döndük. Teknede güzel bir kahve ve bisküvi ziyafeti bizi bekliyordu. Kahvemizi içtikten sonra tür rehberimiz bu sefer her birimize üzerinde numara olan kağıtlar verdi. Turun sonunda özel bir çekiliş yapılacaktı. Uzaktan Ushuaia tekrar görünmeye başladığında tur rehberimizi artık çekiliş zamanının geldiği bilgisini verdi. Kazanan Mısırlı bir çiftti. Ödülü ise Arjantin Bayrağıydı. Ancak sadece bayrağı almak yetmiyordu. Kazananın bir yükümlülüğü daha vardı.Ülkesine döndüğünde  oranın en güzel yerinde bu bayrakla fotoğraf çektirip fotoğrafı tur rehberine postalayacaktı.   Rehberimiz daha önce aynı tura katılanların ülkelerine döndüklerinde bayrakla birlikte çektirdikleri resimleri gösterdi. Gerçekten de çok hoş bir fikirdi. Artık yolculuğumuz bitmek üzereydi. Kapanışı Ushuaia’lı balıkçıların yapmış olduğu kahve likörü ile tamamladık. Tur rehberine ve kaptana teşekkür ettikten sonra limandan ayrıldım.

Önce öğlen yemeğimi yedim sonra da saat 14.30’da Penguan adası turuna katılmak için limana gittim. Penguen adası gezisini sadece Piratour isimli acenta düzenleyebiliyordu. Diğer tur şirketleri ise bu turu sadece denizden adaya yaklaşarak yapabiliyorlardı. Adaya çıkma kısmına yetkili değillerdi. Bunun sebebi Penguenlerin doğal yaşamına müdahale etmemekti. Aynı anda adada bulunan insan sayısında bile kısıtlama konulmuştu. Happy Feet filmini o kadar çok seyretmiştim. Artık gerçeğini görme zamanıydı.
Yirmiye yakın kişi rıhtımda toplandıktan sonra minibüs ile bir buçuk saat sürecek olan yolculuğumuza başladık. Yolda giderken rehberimiz adaya çıktığımızda uymamız gereken kurallardan bahsetti. İlk kural adadan anı olarak hiç bir şey alınmayacaktı. İkinci kural penguenlere çok fazla yaklaşılmayacaktı. Üçüncü kural adada yürürken hızla hareket edip yüksek sesle konuşarak penguenleri rahatsız etmeyecektik. Son kural ise penguenlere yiyecek verilmeyecekti.  Ayrıca sigara içmemek, çöp bırakmamak gibi kurallar da mevcuttu. Yola çıktıktan bir saat geçtikten sonra yine buranın meşhurlarından yatık ağacı gördük. Burada rüzgâr o kadar şiddetliydi ki ağaçlar yukarı doğru büyümek yerine yana doğru büyümeyi tercih ediyordu.
Yatık ağaçtan sonra sonunda beklenen an geldi ve Harberton Ranch’e ulaştık. Harberton Ranch, Thomas Bridges tarafından 1886 yılında bulunmuştu. Penguenlerin yaşadığı Martello adasına gitmek için 15 dakikalık bir zodiac gezisi yapacaktık.
Ve bir saat boyunca adada kalarak Magellanic ve Gentoo türünden penguenleri görecektik. Magellanlar karnı beyaz olup diğer tarafları siyah olan penguenlerdi. Gentoo’lar ise gagaları turuncu renk olanlardı. Ayrıca adada cormorants, skuas, petrel ve vulturas isimli kuşlar da yaşıyordu.   İçlerinden Skuas penguenlerin en korkulu rüyasıydı. Penguenlerin Martello adasına gelmelerinin ana sebebi bebeklerini doğurmak ve onları yaşama hazırlamaktı. Skuaslardan  bebeklerini korumak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Magellenic olanlar bebeklerini korumak için yerin altını kazıp yer altı odaları inşa ediyorlar ve bebeklerini burada saklıyorlardı. Getoo’lar ise bebekleri büyüyene kadar onları bedenlerinin altında saklıyorlardı. Canavar kuşlar ise her an yavruları avlamak için apartta bekliyorlardı.

 Adaya vardığımızda bizi bir süpriz bekliyordu. Şansımıza birkaç gündür King penguan adayı ziyarete gelmişti. Onu da görebilecekti. Happy Feet filmindeki üzerinde kazağı olan tepeye çıkıp konuşmalar yapan penguen bu türdendi.
King Penguan ile birlikte  Happy Feet filminin seti tamamlanmıştı. Rehberin bahsetmiş olduğu kurallara uyarak ada içinde dolaştık. Bu arada çaktırmadan kuralları çiğneyenler tabii ki oldu. Penguanler Ekim ve Kasım ayı gibi çiftleşmek için bu adaya geliyorlar, bebeklerini büyüttükten sonra da adadan ayrılıyorlardı. Soğuklar başladığında artık tüm zamanlarını suda geçiriyorlardı.
Güzel bir gezi olmuştu.  Adadan ayrıldıktan sonra Harberton ranch’e geri döndük. Ancak buradaki gezimiz daha bitmemişti. Bir de bu bölgede yaşayan ya da yaşamış hayvanların kemikleri Estancia Harberton kemik müzesinde sergileniyordu.  Burayı biyoloji üniversitesinde tezini tamamlamak üzere gelen öğrenciler yönetiyordu.  Öğrenciler her sene 6 aylığına buraya gelip çevreyi dolaşarak kemik topluyorlardı.

Burada biri kendimle diğeri ise balinalar ilgili çok önemli bilgiler öğrendim. Kendimle ilgili olandan başlarsam; Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Biyoloji bölümünde okudum ve eskiden beri hep düşünürüm. Neden Biyoloji? Bu müzedeki öğrencilerin yaptıklarını görünce benim biyoloji bölümüne gitmem aslında daha derinden araştırmacı olma isteğimin yansıması olduğunu fark ettim. Her zaman yeni şeyler öğrenmeyi çok istemiştim. Ve Biyoloji bu yüzden yaşamıma girmişti. Ancak ruhumun istediğinden vazgeçerek finansı seçmiştim.  Ama yine de aslımdan vazgeçmedim. Belki bir bilim adamı olamadım ama yeni şeyleri keşfetme ruhumu araştırma konusunda tekrar başa döndüm. Ve bu konuda da fena olmadığımı düşünüyorum.  Size nacizane bir tavsiyem olacak. Çocuğunuz ne olmak ister ise ona bunun için izin verin. Başlarda sizin seçimleriniz doğrultusunda adım atmış olsa da eninde sonunda yaşamında değişiklik yapıp kendi isteğini yönelecektir. İkinci önemli öğrendiğim şey ise balinaların hiçbir zaman dişlerinin olmadığıydı. Ufak yaratıkları yutarak besleniyorlardı. Ve hiçbir zaman sizi ısırmaları söz konusu değildi.

Akşamüstü saat 18.00 gibi limana geri döndük.  Otobüsten indikten sonra buranın yerleşim alanı haline gelmesinde önemli rolü olan hapishane müzesini ziyaret ettim.
Hapishane müzesinden sonra ise Şaman ırkı Yamanaların müzesini ziyaret ettim. Kültürel gezimi tamamladıktan sonra akşam yemeğimi yedikten sonra kaldığım hostele geri döndüm.

Yarın meşhur Moreno buzulunu görebilmek için El Calafate’ye gidiyorum.  

Sevgiler




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder